rezalet bi tavanı olsada Süreyya Salonunda arpistler ağarlayabiliyoruz, damlayan tavanın altına kova koysakta Bizanstan kalma su sarnıçlarında defileler düzenliyoruz.
Rusya ilimde, fende ne ise; bizde kültürde oyuz
adam evinden ayrılır, işine gider,
garip bir gun gecer
aksam evine geldignde evinn alevler içinde yandgnı gorur
ailesini kontrol etmek icin itfayecileri zar zor gecerek içeri girer ama, evet itfayecilerinde soyl digi gibi içeride kimse yoktur
sevincle dısarı cıkar, isli paslı goruntusuyle gulumseyen yuzu ..insanlar bakar.. telefon eder,
-nerdesiniz nasıl cıktınız, ne zaman cıktınız
-karısı anlamaz, evdeyiz der
-ev yanıyo
-ne demek yanıyo? hayır yanmıyo evdeyiz hepimiz burdayız sen nerdesin?
Boyut, zaman, hatıra, farklı ev farklı telfn
...işe başvurdum.
bir gazeteye, onlara staj yapmak istedigimi ve belli başlı bi ikitane özelliğimi içeren basitinden özgeçmiş yolladım. İlk önce okundu iletisi geldiğinde heycanlandım, fakat kabul edildiniz maili butun gun boyunca gelmedi.
Ertesi sabah, erken kalkmak zorunda olmadıgım uzun gunlerimden biriydi ve yatagımdaan ayrılmak istemedim bi turlu, ne evdeki tıkırtılar, ne karnımın aclıgı hic bsii kaldıramadı uykumdan. sonra telefonum bip etti. o bip sesesi fırlayark kalkmamı sagladıgı icin biraz kızıyorum kendime, herneyse, telefonu actım bi ofis gurltusu gelen faxlarr giden telefonlar bi kosusturma konusmalar vs ama alo alo diyorum kimse cevap vermiyo. Sora kapadım bnde telefonu bidaa çaldı hemen, açtım aynı engame bi spiker konusyo gundemdeki operasyonlardan bahsediyo haberler vs ama yine kimse cavap vermiyo, buruk kapadım telefonu, gazete beni sevmedi, sesimi sevmedi almadı işe..
bi saaat sora bidaa aradım. bu seferde kimse acmadı. sora bidaa aradım, tanıdık bi ses
-alo dedi :s
-naber dedim
-pardon kimle gorusuyorum dedi
meger arkadasımın annesiymis, cebinde yada cantasından aranmısım, heralde ofiste yada onunn gbi bi yerdeydi veya tv de haberleri izliyodu.
iki paragrafla anlatmaya calıstıgım 2 saatlik burkulma hikayem eminimki bana bişiler ögretmek içindi.
bunu bidaa okudugumda dersimi almıs olmak istiorum sadece.
İnsanoğlu bastığı toprağı yarıp içine karnını doyuracak bişeyler koyduktan sonra duşünmeye, karnını doyurup fazlasını pazara goturdugundede düşündüklerini paylaşmaya başlamış. Üretimin paylaşılması o gunden bu güne bi hayli büyüsede, ana hatları hiç değişmemiş, madde üretimi düşünce üretimini beslemiş, düşüncelerin paylaşıldığı oranda gelişme kaydedilmiştir.
Bu paralelde fikir ayrılıkları belirmiş, yol üzerinde sapmalar, paralellikler farkedilmiş, bu sefer o farklılıklar üzerine konuşulmaya tartışılmaya başlanmış bazı fikirler dinlenmeye deger görülürken bazıları okyanusun maviliğinde bir su damlası kadar önemsenmiştir. Öne çıkan unsurlar, fark yaratan duruşlar şahısların anlayışını yansıtan veriler oldukları için bireysel, yaşantılarının ürünleri olduğu için toplumsal olarak değerlendirilmiş tartışma konusu olmuş kimi zaman savaşlara sebebiyet vermiş, kimi zaman gazete sütunlarda cekilen kılıçlara kın olmuşlar. Bireysel üretimlerin yorumlanmasındaki kalite ve özgünlük değeri ürüne ‘sanat’ isminde yeni bir ölçü eklemiş, sanatçılar olarak adledilern bir kesim insan kendilerince önemli buldukları noktalarda durabildikleri oranda yaşamış başarılı olmuşlardır.
Şüphesiz işler buğday öğütmekten öteye varmış, ürünün raf ömrü yüzyılları aşmış. Üreticilerin kervan boyundan, yahut çinden kalkan gemilerin ispanyaya varana der kaç parti ürün üreteceğinden ziyade düşünmeleri gereken sorunlar, kalıcılık kaygıları ortaya çıkmış. Malumumuz, sanat eserleri geleneğinde bireye yahut belirli bir zumreye hitaben yapılsa dahi, sanatçıların arasında bu gune kalanlar işlerinin çok daha fazla yaşamasını amaç edinmiş, ve bir çok sorunu kendilerine dert edinmiş adamlardır. Özetle bir krala hoş görünmekten feragat edip resmin dengelerini korumayı önemli görmüşlerdir. Kendi denge anlayışlarını evrensel düzeye çıkardıkları oranda kalıcılığı yakalamış, yarın seyredilebilir olacaklardır. Şüphsiz bu unsurlardan en önemlisi kompozisyondur. Eser, hiç bir ilaveyi kabul etmeyecek kadar dolu hiç bir parçası çıkarılmayacak karadar mükemmel orana eriştiğinde yani havaya atılan bir topun düşmeye başlamadan önceki o mili saniyelik anına, o havada asılı kaldığı ana en fazla yaklaşabildiğinde eser bir sanat eseri olmanın ötesinde birşeyleri yakalamış demektir . Peki bu noktada, o an’ı kim hangi kurallarla tasvir eder? İrtifa. Piknik alanında 3 çocuk toplanıp havaya attıkları topu konuşuyorlarken tek bildikleri en yuksek sevyeye fırlattıklarıdır, ardından içlerinden birisininn abisi gelir ve degerler kıyaslanabilr sayıya ulaşmıştır. Lakin top o kadar yukselmiştirki gozden kaybolmustur. Aşşağıdan bakıldığında tek gerçek ‘yüksek’ olduğudur. Eger abi yerine baba gelseydi belki o cok daha yuksege atacaktı, fakat mühim değildir. Nitekim çocukların kafasındaki degerlendirme değişmeyecektir ‘yüksek’. O srada yerden metrelerce yukarda oldugu bulutlar sebebiyle görülmeyen uçağın pilotu kati rakamlarla irtifasını kuleye bildirirken, altındaki toptan haberi bile yoktur. Zaten heberi olmasıda beklenemez, burda söz konusu olan elma ile armuttur biribirlerinden bi haber olan bu iki unsur aralarındaki irtifa farkı bir sanat eserindeki kompozisyonun önemi kadardır. Ni tekim gunlerden pazrtesi oldugunda, 11 katlı apartmanın balkonunda bekliyecek olan top, genel bakımı yapılmak uzre, yere inmiş hatta yerinde altındaki hangarına kapatılmış ucaktan cok daha yukarda dinleniyor olucaktır. Değişen tek bir şey vardır o’da gün yani ortam. Bu gun bir çoğumuzun imkan bulamadığı, imkan bulanlarımızında ya gidip görüp algılayamadıkları yahut gör-güsüzlüğünden dolayı sıradan ve üstünde konuşulmaya değer bulmadığı avrupa müzelerinde sergilenen eserlerin vatikan kasalarından kalır tek yanları haklarındaki hikayelerin biliniyor oluşudur..
Kompozisyon göreceli bir kavramdır. Ne altın orana uyan her resim baş yapıt, ne de mısır piramitleri çocuk oyuncağıdır. Günümüz itibariyle her şeyi formülize etme eylimimiz, insan oğlunu yavaş yavaş doğrulan bir varlık olarak kabul etmemize zemin sağladığı gibi, medeniyetlerin inişli çıkışlı yaşayışlarınıda farkedemeyişimize zemin hazılrar. Ne girift bir yazı sade olanldan daha sanatlı, ne de gotik bir kilise, bu gun kenarda köşede kalmış minaresi yan duvarına dayalı küçük bir osmalı mescidinden daha doğru bir kompozisyona sahiptir.
kendimi afrikada susuzluktan olen cocukların köyunde
görunmez hissediyorum,
,
gorunmez su testimle.
............
sende görünmez testininn içindeki su sun ama