Pazar, Temmuz 26, 2009

Ortasında Yüzmekteyim 3

kücük kız adımlarını hızlandırdı. sabahın bu saatinde süt ve ekmek almaya cıkmadıysa neden ters yone gitsindi ki, okul var ders var. kedinin kupalarla dolu rafta yurumesine benziyorudu carsamba gecesinin bos siselerine ve izmaritlerine surtunmeden ilerlerken, hafta ortası tatil gecesi. ögrencilerle dolu bir sehirde haftasonunda dagıtmak carsamba kadar mantıklı degil. aah o illet kelime. seytan görsün yüzünü... cocuklardan daha ufakca olanı farketti kızı. parmagını uzattıp oburune, en son ogrendigi kelimleriden birini soyledi."kırmızı"
beyazın icinde syah ne cabuk bulunuyo. bu bi kanun degilmi? saflık kanunu, saf siyahın icindeki beyaz icinde (kısmen) gecerli olan basit bir kanun. masumiyet cocuklar dogarken onlara takılmasaydı iste o zaman siyahın icindeki beyazı farketmek erdem sayılacaktı.
saat 22.30 alarm caldı. uyanma zamanı. saat 4.00 da acılan mekanlara gidebilmek icin gerkli hazırlık tamammlandı alarmı bu. kendine gelip kan emmek icin kullanıcagın dislerini törpüledikten sonra eğlencelere akabilrsin artık. hadi cocugum, aynayla kesişip durma yakısıklısın yakısıklı.. saat 22.54 yokusun aşşağındanki bakkal acık. yakısklıya bi paket sigara haydar abi.. mumkunse sorularındann da sorma, oo erkencisin bu gun, yinemi eylnceye boyle okunurmu.. yada bak benim cocugum muhendisliği bitirdi konuşmalrından herhangibirini kaldıramıyacak kadar sıra-dışı bir gece gecirmek istiyo yakısklı gormuyomusn sarı çeperli kaplan gözlerini.
iki bucuk katlı bir ev yaptırmıştı küçük kızın babası. mimarlıktan falan pek anlamazdı ama resmi severdi. dar açılı üçgen isveç sivri çatı yı binanın ortasına diilde hafiff sola kaydırdığıı bi villa... dıs kaplaması tahtalardan en solunda hafif çıkıntılı üc katlı dar yüzeyin ikibuçkuncuu katından başlayan çatı 3. katı geçip tekrarr aşşağıyaa iniyordu. aslında bu benim planımdı. İnsan-oğlunu kandıramyıı cok sevdigim ve kudretimin topraklardan ağaçlara hukmettigi genclik zamanlarımı hatıraldığıım dönemlerden birindeydik. yaşlanıp elden ayaktan duşene kadar herkesin cok seveceği sevimli bir yapıyken, kocayıp torunlar da terkedince, evle kimse ilgilenemiycek hale gelince onunnden gecmeyee cekinilecek bir ev. zaten on kapınınn tam dibine sıra sıra selvilerii diktirmemin en onemlii sebebbi bu. simdi ayın gunesten caldıgı ısıgını, curumus ama hala kısmen beyaz perdelere ve tahtalarına boyayyıp selvilerin arasından silüetini salıyo karanlığa. artık o sevimli evden eser yok! hesapladıgımdan cok daha erken çokmeseydi bu aile, belki kucuk kız babasına yardım eder onarırlardı evlerini. yok yok iyi oldu. benim hesaplayamadıgım sadece bu aile diil, butun insanlık, butun topraklarım. yaslandım. hukmettigim butun topraklarımı kızlarımaa bırakma zamanı geldi. üç evladıma brakacagım butun hukumdarlıgımı. henuz olmedim ama yaslandım, tamamen silinmeden yer yuzunden, buralarda braktıgım tek eserim bir kac kucuk ev, agac vesayreden ibaret olmamamalı, üç evlat yetistirdim. birbirine hic benzemeyen üç kız cocugu. en onemli eserim onlar benim.
kucuk kız üniversite yıllarında şunu yaptım bunu yaptım diyebilmek icinmi bu gece sokaklarda, yoksa onun dogal halimi bu sorusunu bir bira oncesinde brakalı bi kac dakikka olmustu ki garson tazeliyleimmi abla diye bitiverdi dibinde. daha nezih bir yerdenmi baslamak gerk ti acaba!. o srada delikanlıyı ve sarı gozelrini farketti şerefine kaldırılan koca bardak biranınn rengiyle karısık... gulumsedi..
kızlarımın her biri beni anlamıslar. üslubumu benimsemelerine ragmen her biri bambaska silahlar kullanıyorlar. ortanca kızım "gülümseme"yi cok sever. bayılır. aksam yemeklerimizde masa başında toplandıgımız zamanları hatırlıyorum. herkes vaktinde gelirdi masaya. o zamanlar katı bir babaydım gerci ama kızlarıma karsı hic sert davranmadım, zorlayıcı olmadım. onlara sadece ornek oldum hatta kendimi basarılı bile sayablirim ornek bir baba olarak yapmam gerekenii yaptım, her biri masanın kendi oturdukları tarafından gorduklerii icin beni farklı yuzlerimi tanıdılar, farklı silahlarımı farkettiler. sevglii ortancaa kızım, gulumsemek onunn icn ara sıcaklar gbi birseydi, ana yemek her zaman gizliydi.
bar, karanlık insnalrla dolmya baslamıs, alkol cuzdandaki bütün aylıgı emmeye devam ediyordu. delikanlı artık sadece serefe kadeh kaldırmanın ilkelliği ile arsızlığın ve dansa kalkmanın eskiliğini birbirine karıstırmakla uğraşıyordu. sarhoş sayılmazdı ama, kücük kıza bakıp aklına sadece bu ikilem ve hangisninn daha eski den geldigni dusunuyoo olması tamamiyle benim yaşlılığımdan ileri geliyo. artık kızlarıma devretmenin zamanı geldi butun topraklarımı.
gülümsemek kucuk kıza cok yakısyor. ama bu defa farklı, kalbi hızlı hızı carpmya basladı. en son yaptıgı mantıklı hareket, kalkan onca kadehe karsılık olark kendisininnde bir kadeh kaldırıp kaldırmammasıni dusunmesiydi. bu bile mantiıklı sayılmazdı nitekim karsılık olarak bir kadeh kaldırmammıstı belki ama, gulumsemek coktan iki koluna ipek prangaları takmıstı. farkında olmadıgı esareti perçinlemek adına "kapılarıı kapatııın" diye bagıran zebaniye inat kaldırdı kadehini ve gulumsedi tekrar başını hafif onune eyerken.
benim sevgili ortanca kızım, ana yemegi daima bu. bu hızlı kalp atısları. takdirime şayan seçimi. fuşya fularını gilzeyen deniz yesili ipek elbisesinin geniş bilezikli kolları bütün sofrada salınıyor ve masanın ortasına her uzandıgına kendi kimligini gizliyordu. eski aksam yemeklerimiz, benim katı bir baba oldugum zamanlrdan kalan soguk bir anı yanlızca.. "zaman" masamızın yanında bizi eylendiren bir soytarıydı oysa.
topraklarım, yesili sevdigim zaman yesil cimenlerle kaplıysa benim hukmum altındadır. bn bazen siyahı severim, petrol butun suları sarar. bn bazen atesi severim ormanlar yanar. hic bitmeyen yangınlar hukumdarlıgımın şanınndandır. uzun ufuk cizgilerinden sıkıldıgım zamnlarda sehirlere dalarım. arka sokaklar da koca koca konteynırları yakarım. gun gelir yukseklere tırmanırım. gelip gecen ucaklar daha pistlerindeyken bn oradayım. gun gelir yerin icine dalarım. derin madenlerde havayı kapatan yine benim adamlarım. artık sivri catılı kileslerden usandım. karanlık, kan ve yarasalar; barda gecen birkac biralık hikaye kadar sarmıyor beni. ihanet ettikleri icinmi sevmiyorum bilemiyorum ama o "zaman"ın kellesini ucuracagım, artık hic keyif vermiyor bana. "gotik" kelimesini ilk buldugum gunu hatırlıyorum. ah son dogan kızım, ortacagda bana ihanet etmeseydi ararmıydım ki bu kelimeyi. ismini hatırlamak istemiyorum benim artık iki kızım var. ihaneti affedemem. son goz agrım bile yapsa kabullenemem. "zaman", bu defa seni dinlemiycem, onu asla affetmiycem.
kucuk kız ve delkanlı bir baska bara gecemek uzre bu karanlık yerden ayrılırken arkada braktıkları arkadasları yarının kurtarıcıları olacak...( "zaman", sadık hizmetkarım; bu kadar hicivli ve durust bir anlatım bna biraz fazla, dogrularını falan sakla). adımlarını hızlandırdıkları sırada delikanlı, pul kolleksiyonunu bahane etmek icin yeni bir bara girmek gerekiyomu yoksa zaten posta memuru kadar bol yalamısmıdır diye etiket aradı kucuk kızn anlında ve tavrında. yuzune baktı ve gulumseyerek "makyajını senmi yaptın cok fena olmus" manasına gelen bir kac ses cıkardı. belkide o saatte bardan cıkan genclerin anlıyabilecekleri bir dialogtu bu.. tabi bir dialog olsaydı boyle olurdu. kucuk kız o kdr kendinde diil ve ipek prangaların işkencesindeydi ki ne agzından dokulen kelimelerini secebliyordu, nede kulagına giren sesleri. sokakalar kucuk kızdan oyle şeyler duyuyordu ki dilinin ucuna gelen manalarda, gunduz vakti kerpetenle tek tek dislerini sokmeye calısaalar bile cıkartamazlardı. en hasmetli zabanilerin zorlanacagı gizlililkte kelimelre şahitti sokak kopekleri.
catallı sesini hep anneisne benzetirim, degerli buyuk kızım, ilk goz agrım. sakin yaradılıslı ve otoriter tavrını destekleyn bir vucudu var. cıkık omuzları, dolgun goğüsleri ne kadar anaç olduğunun bir gostergesi. prensipli kızım benim. asla taviz vermeyen halleri, gencliğimde bindiğim boğaları hatırlatır ispanyada. insanlar, benden kacarken asla girmiyecekleri cıkmaz sokaklara saparlar ve can verirlerdi boynuzların sivri uclarında. daha sonraları isyanlar basladı bana karsı. kucuk bir kısmı hala devam ediyor arenalarda.. yaslanıyorum galiba bir iki kiside olsa kacmıyor adeta...
ne kucuk kızın son dediklerini delikanlı anlamıştı nede delikanlının gevelediklerini küçük kız ama, her ne kadar kızın bahsettigi sey cok yoruldugu ve kendi evine gitmek istedigi olsada, ikilininn ortak kararrı daha ayık olan delikanlılınınn evine gitmekti....... degerli buyuk kızım.. dalgınlık, sırtında asılı savaşcı yayıydı iki metrelik, özgürlük oklarını utanmazlık yağına bandırırdı arada bir. benim degerli kızım ne kadar da iyi anlamıs beni, bütün topraklarımı gönül rahatlığı ile en degerli hazineme, kıymetli evlatlarıma brakabilirim artık. zaman seni dinlemiyorum, topraklarımı pay edip 21. yüzyıldan cekiliyorum. belki bir kac silahım ve adamımla arka sokaklarda o eski gunleri ararım, sinemaya gider tiaytroları dolasırım, eski yaptırdıgım kosklerimin derin mahzenlerinde sarap kokusunda farelerle oynarım.
küçük kızın babası annesi öldukten sonra kötü davranmaya basaldı cocuguna. baslarda babasından cekinirdi ama daha sonra aldırıs etmememye basladı bagırıslara. catı katı onun eviydi sivri tepesine tırmanıp baykuslarımı izlerdi karanlıkta, hadi dedi delikanlıya ormanda kosalım. delikanlıda bir parca tesirim var, girmedi. kosmak icin daha iyi bir fikrim var dedi nehrin kenarındaki duz yol, ustelik yorulursak evim de oracıkta.
artık benim hic bir kıymetim yok bu cagda. sadece gostermelik bir kac oda da veya kafada. kendi topraklarımda uretilen ögretiler bana karsı birer savaşcı. "zaman" senin kelleni alacagım artık benden gizleme sakın dogrularını.. billiyorum kızalrımm seni öldurmekle tehtid ediyorlar, kahvehane koseleri, bilgisayar oyunları urettiriyorlar. futbol oynatıp izlettiriyorlar ama sakın korkma bn hala ayaktayım. davranıslarına mantık katmıslar topraklarımın her kosesine bucagına ekmisler tohum tohum. sinsi kızlarım bana karsı birlesmisler topraklarımdan beni def edecekler.
küçük kızı nehrin kenarında gören haydar bakkal uyardı, kızım dedi yapma, mantıklı dusundugun zaman özür dileyeceksin sokaklardan. işime karısma dedi delikanlı, gecenin yarısı pencereler acıldı ihtiyarlar cama fırladı. kücük kız bakkala donüp haykırdı, beyaz tahtalarından fıskıran yosunları temizlemekmi mantıklı olan, yoksa "beyaz" defterimde ve carsafımda mı kalmalı. gecmisimi biliyormusunzu ki bana yüksek katlardan kıvrık burnunnuzla bakıyorsunuz ey ihtiyarlar.. mantıklı dusunuyorum ve adamı seviyorum. benimle kim kalacak benden baska, koynunna girdigim bu yanlızlıkta. artık baykuslarla oynamak istemiyorum kacınız sarıldı bir baykuşa mantıklı düşünüyorum ve buradayım bakkal amca. ben karanlıklarda sarp kayalıkların okyanusla sexini dinledim en sert zamanlarında sabahlara kadar gizlendim, ormanlarda yurudum kuyulara indim iki basamak kat tırmanıp geceyi gecirmek mi hah guldurme beni bakkal amca...
ismni anmak istemedigim en son goz agrım benim meger ne kadar da hakkını yemisim. varlıgına lanet ettigim en degerli kızım benim. artık herseyi görebilyiorum, elimde avucumda ne bir silahım ne bir adamım kaldı ama ewet seni seviyorum kıymetli kızım benim en degerli en sevgili kızım seni her zaman sevdim ama sana gelmek kolay olmadı beni affedebilmen icin "zaman" cok ugraştı. hakkın olanı senden aldım, kendi kızlarıma karsı savasmak zorundayım ne acı. sadık soytarım "zaman", beni madara etti.
dinlemedi kucuk kız, delikanlı suskundu. meydan muharebesinde toz dumana karısmıs, bi tarafta tek basına kucuk kız duruyor ama, öbur tarafta kim tozutuyor o yok ortada. toplumla savasan bir kız cocugu. kendi kendine mi savasıyor yoksa kendisiylemi savasıyor anlasılamıyordu gecenin karnlıgında.. dinlemedi küçük kız, babası peri diye bir sey yok dediginde de dinlememmisti, dunya yuvarlak dendiginde de dinlememmisti insan doğup büyüyüp sonrada ölüyorduysa, doga da agaclar tohumdan gövdeye, ardından yaslanıp dokuluyorsa hayvanlar birbirni yiyip uzun ince yolun sonuna geliyorsa birer birer, dunya neden canlı olmasındı ki. yada gunes neden olmesin neden bitmesindi. dunya yuvarlak diildi.hele bu cağda, cok mantıksızdı yuvarlak olması tamamen aldatmacaydı bilgisayarların ve yuvarlak objektiflerin isi olsa gerekti bütün bu tantana. dinlemedi. en son goz agrımı topraklarımdan sürmeden önceleri basit bir görsellik yeterli oluyordu benzeri durumlarda, vampirler uzaydan gelen yaratıklar, pokemonları gercek saydılar hatta anlasılması icin bir kac cilt kitap daha yazılması gerekse bile "kapital" bile tutmustu.. simdi dinlemiyor kimse. dünya bir alısveris merkezinin otoparkında yuruyen insnlarla dolu her on metrede bir direk her direk te ayrı bir megafon var, isteyen istedigi kanalı dinliyor, en kıymetli ve degerli ve bilgili ve sevgli kızmı kovdugum icin buralardan, kimse tek bir mikrofondan yayın yapıldıgını kabul etmiyor bunu dinlemiyor.
sabah, ogrenci kentinin tam ortasındaki kayıp odaya dogdugunda haz ve merak kovanları sacılmıstı yatagın cevresine. herkes icin sradan bir gun du. delikanlı uyuyor, kedi uyuyor kitaplar defterler uyuyordu. kücük kız uyandı. evine gitmek yada bir kopruden kendini bırakmak. insan oglu bu secimlerle karsılasmamalı.
en son goz agrım.. sofrada hep birlikte yemek yerken ablallarını patavatsızca elestirmesi, dürüstlüğü en erdemli silahmıymış, tevekkeli ses cıkarmadıgım icin kıskandılar kardeslerini, beni kışkırtan da onlar oldu. erdeminin farkına varmamam icin soytarıyı da susturmaya calsıanlar hep onlardı. farkına varamadım. topraklarımı geri almalıyım. cok kan kaybettim, ustelik topraklarımda eskisi gbi genis ve verimli degiller, her karışında mantık tohumları ekili. eski usulde yetisecek bitkiler birer birer dokulecekler. sevgili vede kıymetli son goz agrım, en onemli silahı durustlugu her silahtan cok daha etkili, her silahtan cok daha sinsi. artık gercekleri anlıyorum savasalım ve toprkları karıs karıs kurtaralım.. soytarı bize yol gosterecek, yanlızca baslayalım..
yaşlı adam kızın arkasından seslendi " ne kadar guzel bir gun degilmi? kücçük kız köprünün ve ölümün, babasının yosunlu koskunu ve annesinin mermer yatagını dusunurken bu ses kulak verdi, arkasını donup deli adama baktı. ihtiyar camdan izliyordu, cocukların yanınnda oturan deli gülümsedi ve, tekrar "-ne kadar guzel bir gun degilmi kızm, tıpkı senin gbi" küçük kız gülümsedi, geri geldi ve banka oturdu. bir sure konusmadılar. ama artık deli adam ne derse dinleyecekti.









ps:Kral Lear’ı okudugumda alınmasaydım ona ‘korku’ kızlarınada hata heycan ve inanc dermiydim?